2. Dünya Savaşından Sonra Orta Doğu
Kasım 9, 2018Roma İmparatorluğu zamanında Filistin’den sürülen Yahudiler, yüzlerce yıl başka milletler arasında yaşadılarsa da Filistin topraklarına dönmek emellerinden hiç vazgeçmediler. Osmanlı Padişahı II.Abdülhamid, imparatorluğun dağılma sürecinde dahi büyük ekonomik yardım tekliflerine rağmen, Yahudilerin Kudüs’e yerleşmelerine izin vermedi.
I. Dünya Savaşı’nın sonunda Kudüs, Osmanlı Devleti’nin elinden çıktı ve İngiltere’nin mandası altına girdi. Bundan sonra Filistin’de yaşayan Araplarla çeşitli yollarla gelip Filistin topraklarına yerleşen Yahudiler arasında çatışmalar başladı.
İngiltere zaman zaman Yahudi göçlerini sınırladıysa da alınan önlemler yeterli olmadı. “Haganah” adlı bir gizli örgüt ile “İrgun” adlı terör örgütleri Filistin’e kaçak göçleri organize etti. Arap-Yahudi çatışması devam etti.
İngiltere, II. Dünya Savaşı’ndan sonra 2 Nisan 1948’de Araplar ve Yahudiler arasındaki anlaşmazlığı Birleşmiş Milletlere götürdü. BM Filistin Komisyonu oluşturuldu ve komisyon oy birliği ile Filistin’in bağımsızlığını teklif etti.
Komisyon üyelerini oluşturan üyelerin çoğunluğunun teklifine göre Filistin, Araplar ile Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip olmalıydı. Komisyonda azınlıkta kalan diğer üyelere göre ise Filistin, Yahudi ve Arap devletlerinden meydana gelen “federal” bir devlet olmalıydı. Yahudiler çoğunluk planını, Araplar ise azınlık planını desteklediler.
Filistin’in Taksimi
BM Genel Kurulunda 27 Kasım 1947’de yapılan görüşmede çoğunluğun kararı benimsendi. Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında taksimine karar verildi. Büyük devletlerden Amerika, Sovyet Rusya ve Fransa taksim lehinde oy verirken İngiltere çekimser kaldı. Türkiye ise Arap ülkeleriyle beraber Filistin topraklarının taksiminin aleyhinde oy verdi. Filistin’in taksim edilmesi kararı bütün Arap dünyasında tepki ile karşılandı.
Arap ülkeleri 17 Aralık 1947’de Kahire’de yaptıkları toplantıda Filistin topraklarının taksim edilmesini ve İsrail Devleti’nin kurulmasını önlemek için savaşa girme kararı aldılar. İngiltere BM kararından sonra 15 Mayıs 1948’e kadar Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekme kararı aldı. Bu çekilmenin tamamlanmasından bir gün önce, Tel Aviv’de bulunan Yahudi Millî Konseyi, İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etti (14 Mayıs 1948). Amerika, yeni İsrail Devleti’ni daha ilk günden tanıdı. Sovyet Rusya da üç gün sonra, Arap-İsrail Savaşı’nın başlamasından sonra, İsrail’i tanıdı.
İsrail Devleti kurulur kurulmaz Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak devletleri 15 Mayıs’ta İsrail’e savaş açtılar ve Birinci Arap-İsrail Savaşı başladı. Savaş bir yıl kadar sürdü. 75.000 kişilik İsrail ordusuna karşı, savaşa katılan beş Arap devleti her cephede yenilgiye uğradı. Sonuçta BM’nin arabuluculuğu ile bir ateşkes imzalandı. İsrail, Filistin topraklarının hemen hemen dörtte üçünü ele geçirdi. Ayrıca, taksim kararına göre milletler arası statüye sahip olması kararlaştırılan Kudüs şehrinin de yarısı İsrail’in eline geçti, diğer yarısı da Ürdün’de kaldı. 1967 Savaşı’nda İsrail Kudüs’ün diğer yarısını da eline geçirdi.
1948-1949 Arap-İsrail Savaşı, Orta Doğu’nun Yapısını Değiştiren Sonuçları
- Savaş, Filistin’de yaşayan bir milyon kadar Filistinliyi yerinden yurdundan etmiş ve bugün de süren Mülteciler Meselesi ortaya çıkmıştır.
- Mısır’da Kral Faruk rejimi askerî bir darbeyle devrildi, darbenin liderinden Yarbay Cemal Abdülnasır yönetimi ele geçirdi. Bu olay Mısır tarihinde yeni bir dönemi başlattığı gibi, Orta Doğu’da da yeni bir dönem açmış oldu. Cemal Abdülnasır, gerici olarak nitelediği Arap monarşilerini yıkarak yerlerine “sosyalist-cumhuriyetçi” rejimler kurma çabalarına girişti.
- İsrail’e karşı alınan yenilgi Arap dünyasında milliyetçilik duygusunu harekete geçirdi. Cemal Abdülnasır, bütün Arapları birleştirip millî ve büyük bir Arap dünyası kurmak ve onun başına geçmek için çabaladı.
- Arap-İsrail savaşındaki yenilgi, Araplar arasında İsrail’e duyulan öfkeyi ve düşmanlığı artırdı.
Arap-İsrail çekişmesi, bölgede farklı emelleri olan birçok devletin müdahaleleri sonucu dünya barışını tehdit eden kanayan bir yara hâline geldi.