İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat 1923)
Ekim 31, 2018Ekonomik yönden zayıf kalan devletler, ya bağımsızlıklarını ya da tamamen varlıklarını kaybetmişlerdir. Bu nedenle bir milletin ilerlemesinin veya gerilemesinin önemli etkenlerden biri ekonomi olmuştu.
Osmanlı Devleti XVI. yy’da sağlıklı ekonomik sistem kurmuştu. Bunun sonucu olarak da siyasi askerî ve sosyal alanlarda dünyanın en ileri ve güçlü devleti konumuna yükselmişti. Fakat dünyadaki ekonomik gelişmelerin dışında kalmaya başlamasından itibaren bu üstünlüğünü yitirmişti. XIX. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti; kapitülasyonlar, teknik bilgi yetersizliği, sermaye yokluğu, yeni yatırım yapacak sanayici ve tüccarların olmaması gibi nedenlerle ekonomik çıkmaza girmişti.
Uzun süren I. Dünya Savaşı ve ardından Millî Mücadele, Türk milletinin ekonomik kaynaklarını tüketmişti. Türk milletinin askerî ve siyasi alanda kazandığı büyük başarılar sonucu kurulan yeni Türkiye’nin, ekonomik bir savaş da vermesi gerekiyordu. Atatürk, bu durumu tespit ederek şöyle demişti: “Siyasal, askerî zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olmaz, az zamanda söner.”
17 Şubat 1923’te yeni Türk Devleti’nin ekonomi politikasını belirlemek ve ülkeyi kalkındırmak için İzmir İktisat Kongresi toplandı. Kongreye sanayici, tüccar, esnaf ve çiftçi temsilcileri katıldı. Atatürk, kongrenin açılış konuşmasında ülke ekonomisine bir yön verilmesi gereğini hatırlattı. Aynı zamanda yeni Türkiye’nin devlet anlayışını da: “Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti, bir ekonomik devlet olacaktır.” sözü ile işaret etmiş oldu.
Misak-ı İktisadi’nin Benimsenmesi
İzmir İktisat Kongresi’nde yapılan çalışmalar sonucu Misak-ı İktisadi benimsendi. Ekonomi andı anlamına gelen Misak-ı İktisadi, Millî Mücadele vererek siyasal bağımsızlığını kazanan Türk milletinin, kendi kaynak ve yeterliliklerini kullanarak millî bir ekonomi kurmasını öngörüyordu. Böylece savaşla kazanılan siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla desteklenerek tam bağımsızlığa ulaşılacaktı.
Misak-ı İktisadi’den sonra sanayici, tüccar, esnaf ve çiftçi temsilcileri ekonomik bağımsızlık için alınması gereken önlemleri sıraladılar. Kongre sonucunda millî ekonominin kurulması için şu kararlar alındı:
Kongre Kararları
- Devlet, özel sektörün gerçekleştiremediği girişimlere bizzat el atarak ekonomik görevini yerine getirecek.
- Yurt içi ham madde üretimine dayalı sanayi dalları kurulacak.
- Özel girişime kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulacak.
- Küçük üretimden, fabrikalara geçilecek.
- Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılacak.
- Sanayi desteklenecek ve millî bankalar kurulacak.
Alınan bu kararlar doğrultusunda yapılan yatırımlar ve düzenlemeler ekonomide verimliliği artırdı. Uzun yıllar boyunca verilen savaşlar sonucu yıpranan ülke ekonomisi düzene girdi. Özellikle yatırımların ve düzenlemelerin yerli imkânların kullanılarak yapılmasıyla millî kaynaklardan tasarruf sağlandı. Ekonomide dışa bağımlılığı azalan Türkiye, buna eş olarak siyasal anlamda da gücünü artırdı.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti ekonomik alanda toparlanmaya çalışırken 1929’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve bütün dünyayı saran “Dünya Ekonomik Bunalımı” Türkiye’yi de olumsuz etkiledi. Türkiye’nin dış ticareti genel olarak tarımsal ürün ve ham madde satımına bağlıydı. Ekonomik bunalım sonucu dünya çapında ham madde ve tarım ürünleri fiyatlarının düşmesi Türkiye’nin dış ticaretini olumsuz etkiledi. Dış ticaret hacminin daralması Türkiye’de iflasların yaşanmasına neden oldu. Ticaret şirketleri, sanayiciler ve çiftçiler üretimi artırmak üzere almış oldukları kredileri ödeyemedi. Sonuçta piyasa mekanizmasının artık işlemediği görülmeye başlandı. Türkiye bu darboğazdan kurtulmak için devletçi ekonomi anlayışına yöneldi. Özel girişimin gücünün yetmediği pek çok sektör desteklendi ya da devlet tarafından kuruldu. Ayrıca planlı ekonomi anlayışı benimsendi.
1934’te yürürlüğe konulan “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı” ile kalkınma hamlesi devlet gözetiminde ve müdahalesiyle gerçekleştirilmeye başlandı. Bu dönemde yapılan bütün yatırımlar devletçilik ilkesiyle yapıldı.
Atatürk döneminde Misak-ı İktisadi programı çerçevesinde alınan ekonomik tedbirler sonucu kişi başına düşen millî gelir yükseldi. Altın birikimi arttı. Sanayi, tarım, bayındırlık ve ulaştırma faaliyetlerinde geçmiş yıllara göre mesafe kaydedildi. Türk ekonomisi kendine yetecek hâle geldi.