Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
Ekim 31, 2018Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra hem devlet hem de toplum, çağdaş ve millî bir anlayışla yeniden yapılandırılmaya başlamıştı.
Laiklik düşüncesi doğrultusunda halifelik kaldırılmış, medreseler kapatılmıştı. Son olarak Batı tarzı kıyafet giyme zorunluluğu da getirilerek sosyal hayat laik ve çağdaş ölçütlere göre düzenlenmişti. Bu uygulamalar sürerken Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin hızla çağdaşlaşmasını önleyecek bütün engelleri kaldırmak istiyordu.
Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nde Anadolu’nun Türkleşmesinde, Türk milletinin dinî, ahlaki ve hatta sanatsal değerlerinin sosyal hayatta yaşanılır olmasında tarikatların ve tekkelerin büyük etkisi olmuştu. Fakat sonraki dönemlerde tarikatlar ve tekkeler bu görevi yerine getiremez olmuşlardı. Gerek Osmanlı Dönemi’ndeki ıslahatlar gerekse Cumhuriyet Dönemi’nde Türk inkılabının getirdiği yenilikler dolayısıyla bir kısım tarikatlar ve tekkeler sosyal yenileşmeye direnmeye başlamışlardı.
Atatürk, Kastamonu gezisinde bu konudaki düşüncesini: “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” diyerek açıkça ifade etmişti. Bu doğrultuda 30 Kasım 1925’te TBMM’de kabul edilen kanunla tarikatlar, tekkeler, zaviyeler ve türbeler kapatıldı. Aynı zamanda şeyhlik, dervişlik, dedelik, seyitlik, babalık, müritlik ve türbedarlık unvanları da yasaklandı.
Bu düzenlemeyle sosyal hayatın laikleşmesi konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Tekke, zaviye ve türbelerin sosyal hayattaki etkisi sonlandırılarak dini yaşam bireylerin tercilerine bırakıldı.